Wednesday, November 20, 2013

Bangir Bangir Ferdi Caliyor Evde

Sayfalari aralamadan evvel, bu kitabi vesilesiyle tanistigim Mahir Unsal Eris'ten biraz bahsedelim:



Mahir Ünsal Eriş (d. 1980, Çanakkale) Türk yazar, çevirmen.


1980 yılında Çanakkale'de doğdu. Trakya Üniversitesi Grafik Bölümü ve Ankara Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Halen aynı üniversitede doktora öğrencisidir.


Genç yaşlardan beri çevirmenlik yapan Eriş, çeşitli dillerden çok sayıda kitap, makale ve öyküyü dilimize kazandırmıştır. Öykülerini topladığı Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde adlı kitabı ise 2012 yılında İletişim Yayınları'ndan çıktı. Öykülerinde naifliği ve yalın diliyle dikkat çeken Eriş halen öykü yazma uğraşını çeşitli edebiyat dergilerinde sürdürmektedir. Bunun yanı sıra SoL gazetesindeki "Alan Savunması" adlı köşesinde haftalık futbol yazıları yazmaya devam etmektedir. Gençlerbirliği taraftarıdır.


kaynak: Vikipedi
ek bilgi: 2. kitabi "Oldugu Kadar Guzeldik" ise 2013 yilinda basilmistir.



Simdi gelelim "Bangir Bangir Ferdi Caliyor Evde"ye...

Uzun zamandir bu kadar samimi dille yazilmis bir kitaba rastlamamistim. Bunun ilk nedeni Mahir Unsal Eris ile nispeten yakin bir donemde [6 yil kadar sonradan] dunyaya gelmis olmam, ikincisi ise yazarin mukemmel tasvir yetenegi olmali. Oyle ki; hikayelerin birinde karakterin gecirdigi mide rahatsizligini betimlerken, kalkip bir rennie almamak icin zor tuttum kendimi :)

Cok sevdigim Amin Maalouf'un bir lafi vardir: "Bir yazarin en buyuk hazinesi cocuklugudur." Mahir Unsal Eris, ilk kitabiyla bu sozun canli temsili oldugunu kanitlamis, Bandirma-Erdek dolaylarinda gecen cocukluguna ortak etmis okurlarini. Kendimle kiyaslamam gerekirse; 90'lar pop furyasinin icinde buyumus bir Akdeniz cocugu olsam da bir sureligine ben de arabeskin hukum surdugu 80'lerde Marmara kiyilarinda bir yerlerde gibiydim.

Kalin, siyah-beyaz fotograflarla dolu bir aile albumunu karistirmak gibi bir histi bu kitabi okumak. Kimi sayfalarinda huzunlendigimiz, kimilerinde gulumsedigimiz. Fakat her sayfa sahici, icten, yalin hikayelerle dolu. 

Arkadasi olen bir cocugun huznu ile daglanmaya baslayan yurekler, sevgi magduru Gulderen ile iyice parcalaniyor.  Biten bir askin ardindan yapilacak bir "son sans" bulusmasi icin umitlenirken, elinde olmayan sebeplerle kendisine kusen arkadaslarini tekrar kazanmaya calisan delikanli ile beraber cabaliyoruz. Kanser olduguna mi yoksa aldatildigina mi yanacagina karar vermeyen kadin icin uzulurken, ablasinin konsomatris oldugu gercegi ile karsi karsiya kalan genc cocuk ile beraber kahroluyoruz. Cocukluk asklarinin en tatli, en dogal oldugunu tekrar hatirliyor, ufakligin arap kizi Sefika'ya karsi atan minik kalbinin atislarini hissediyoruz. Annesini kaybetmis birinin acisi ile gozlerimiz dolarken, bosanmak uzere olan bir cift ile beraber mahkeme koridorlarinda volta atiyoruz.

Okunmasi, yasanmasi, ortak olunmasi gereken 14 hikayelik, tadina doyulmayan bir kitap.

***

Sonsoz mahiyetinde:
Pop-rock agirlikli muzik kulturunde yetisince arabesk hor gorulen bir tur olarak hafizalarimiza kazinmisti. Acikcasi ben Ferdi dinlemezdim hic, ta ki Leyla ile Mecnun muptelasi olana kadar. Meger o kadar da urkunc degilmis, korkunc degilmis. Asil hor gorulmesi gereken; kendisinin ya da muhattap oldugu kisilerin neler hissettigine kulak asmadan, bir nevi ot gibi yasamlar surmekmis. Etrafinda olup bitene kulak asmamakmis, vurdumduymazlik etmekmis. Yoksa radyodan yukselen muzigin turunun ne oldugu pek de muhim degil, sozlere odaklanmak lazim belki de ;)

Ve madem Leyla ile Mecnun'u andim, ennn sevdigim videolardan biri ile yazimi sonlandirmak istiyorum:


Leyla ile Mecnun-Ben de Ozledim


***

No comments:

Post a Comment