Thursday, July 31, 2014

Keskin Sirke

ön not:
Nergis Serisi -1: Bir Nisan Hikayesi: Ağrı
Nergis Serisi -2: Mayıs Kuruntuları
Nergis Serisi -3: Azad
Nergis Serisi -4: Keskin Sirke


Hırs...

Herhangi bir şeye karşı duyulan aşırı tutkunun eseri midir, yoksa kişinin benliğindeki öfkenin meyvesi niteliğinde midir?

Peki bir insanı hırslı kılan sebepler neler olabilir? Hiç düşündünüz mü?

  • Nesilden nesile taşınan genetik bir mevzu mudur? “Zaten bunun babası da böyleydi” gibi klişe bir laf ile geçiştirilebilir mi?
  • Çevre baskıları olabilir mi? Henüz ilkokul çağlarında minicik çocukları yarışa koşarcasına gazlayan, kendi elleriyle hırsın pençesine teslim eden ebeveynler mesela...
  • Mecburi faktörler? Peş peşe başarısız olunan sınavların ardından, sınıfı geçebilmek gayesiyle tutuşmak gibi...
  • İnat!

Kişilere ve ortamlara bağlı olarak bu sebepler, artar da artar.

***

Toroslarda yaşayan, hayatını sirke yapıp satarak sürdüren bir adam vardı; Şevket Ağa. "Sirke" denilince, yörede akla gelen ilk isimdi. Atadan kalma bahçesinde, her tür meyve ağacına rastlamak mümkündü. Fakat; en büyük ilgiyi, en verimli topraklarını feda ettiği üzüm bağları ile elma ağaçlarına gösterirdi pek tabi. Ne de olsa ekmek teknesiydi. 

Tuesday, July 8, 2014

Thursday, July 3, 2014

Ramazan Geldi!


Ramazan geldi! Hosgeldi, sefalar getirdi.

Bu guzelligi agirlamaya, memnun etmeye calisma telasi ve yanisira birtakim dunyevi mesgaleler arasinda kac gundur aklimin ucunda birkac cumle... Kökeni neresidir bulamiyordum. Acaba benim yazdiklarimdan mi yoksa okuduklarimdan mi hatirlayamiyordum. Sonunda buldum. Gibi: Eylul Geldi'denmis meger. Benim "basucu yazilarim"dan biri olan Nazan Bekiroglu yazisi. Döner dolaşır okurum. Biraz zaman gecer, azicik unuturum, sonra tekrar acar okurum, tazelenirim. Okurum ama doyamam. 
Biraz daha gecikse sanki hiç gelmeyecekmiş gibi. Tam zamanında, ucu ucuna, nefes nefese, haber yetiştirmek uğruna toprağa düşen ulaklar gibi. Haberi var; Eylül geldi.
...
Uyanıp uyanıp yazılan sonra unutulan cümleler, kendisinden henüz kopulan bir romanın acısı üzerine inen serinlik selâmet gibi, bitmiş bir romanın üzerinden son kum taşı cilâsı gibi geçe geçe geldi. Vaz geçilmiş bir kaleme yeniden döndürür, şimdiye değin söylenmiş her şeyi bir kez de susturur gibi. Sonra söylemek ile susmak arasında kendi anlattığına insanın kendisi de şaşar gibi. Ne kadar da çok şey varmış anlatacak. Bütün unutulanları hatırlatacak, hatırlananları unutturacak gibi. Eylül geldi.