Wednesday, August 19, 2015

Güne Sevinçli&Gururlu Merhaba: Hikayem Yayınlandı!


Sevinçli bir Güne Merhaba ile günaydın :)

Şurada azıcık bahsettiğim bir konu vardı. Evet, oldu.

İlk defa kendi blogum dışında bir yerde, hikayem yayınlandı.
Hem de bu sefer bir başkasının çekmiş olduğu fotoğrafa ithafen yazdığım İtiraf Mektubu isimli öykümle, Öteki Dergi'nin 18. sayısındaki "Fotoğraf Öyküleri"nde yer aldım.

Emek verilen bir alanda, birilerince değer görmek çok güzel bir duygu.
Darısı tüm verilen emeklerin, gönülden geçen dileklerin başına ;)

Okumak isterseniz:

Aynı fotoğraf için seçilen diğer öykü de sevgili dostum Fatma Zehra'ya ait:

İki yakın arkadaşın, iki yarı-adaşın aynı fotoğraf için iki farklı öyküsü, yorum farkı.

***

Fotoğraf: Yeşim Pehlivan

Sunday, August 16, 2015

Hikayemsi Haller ~ Bir Web Sitesi Tanıtımı

Hikayemsi Haller... Bu ifade bir yerden tanıdık geliyor mu? ;)

Blogumun eski takipçileri bilirler, burada paylaştığım hikayelerimi Hikayemsi Haller etiketi altında toparlıyordum. Uzun zamandır hikaye yazamayınca bu etiket de tarihe karışmak üzereydi. Ta ki; tekrar yazmaya başlayana kadar! Yeni hikayemi henüz yayınlayamıyorum. Çünkü, bir internet dergisi için yazdım. Eğer kabul görürse yayınlanır, görmezse de ben burada paylaşırım. Sağlık olsun. 

Nasıl bir mutluluktur hikaye/öykü yazmak... Başka içerikler bir yana, hikaye bir yana. Birkaç gündür üzerimden ölü toprağını attığımı hissediyorum. Umarım devamı gelir.

Tekrar başlığa dönecek olursak; ilk dönem, okulda Digital Design (Dijital Tasarım) dersi almıştım. O sıralar, eski işimden dolayı sık seyahat ettiğimden derslerin çoğunu kaçırıyordum. Haftalar birbirini kovalayıp ben bir türlü derse ve proje ödevine konsantre olamazken; teslim tarihi geldi çattı! Çok hızlı birşeyler üretmem gerekiyordu. Ben de düşündüm taşındım. En iyisi keyif alabileceğim bir konu olsun ki daha kolay tamamlayabileyim dedim. Ve dolayısıyla konu: Hikayemsi Haller oldu :) Teknik de hep öğrenmek isteyip hiç fırsat bulamadığım: Web Tasarım. 

Sonuçta ortaya şöyle birşey çıktı: http://www.hikayemsihaller.com/


Pilot hikaye olarak da Futbol Serisi'nden Deplasman'ı seçmiştim.

Ödevi yetiştirmek gayesiyle yaptığım bu site sonradan çok hoşuma gitti. Domain ismini de kendi üzerime aldım. Gün gelir vaktim olursa, tüm hikayelerimi zenginleştirilmiş formatta, e-kitap misali yayınlamak isterim. Başkalarının ilgisini, beğenisini çeker mi bilemem :)

Proje sunumunu yaptığım arkadaşlarım dışında, sitemin duyurusunu yapmamıştım. Burada bahsetmek ve varsa yorumlarınızı almak isterim. (Tasarım gereği, mümkünse Google Chrome tarayıcısından ve sesli ilerlemeniz tavsiye olunur.)

Mutlu pazarlar!

Sunday, August 9, 2015

Zoraki Nokta ~ Beş Kardeş

Noktayı koymak ne kadar zor olsa da, tamamlanmış cümleler eksik kalmışlara göre daha az acı verir.
Dedemin İnsanları'nda geçer bu söz. 
Aslında amacım, Beş Kardeş'i yazmak. 
Beş Kardeş'in noktasını. En azından bir nokta koyabilmiş olmasını...

Değil bir yönetmene, herhangi birine verilebilecek en ağır ceza, nokta koymasına müsaade etmemektedir. Her ne kadar anlatacak daha çok sözü olmasına rağmen, Beş Kardeş dizisi 13. bölümde final yapmak durumunda kaldı. Hem de nasıl bir final!



Bu arada, Beş Kardeş'i hiç izlemiş miydiniz?

Dizi, senaryosuyla yönetimiyle Onur Ünlü'nün elinden çıkma bir yapımdı. Ve takdir edersiniz ki karakterlerin hepsi, nev-i şahıslarına münhasırdılar. Sait, Nazım, Turgut, Orhan ve Aziz. Edebiyat öğretmeni (rahmetli) bir babanın beş şairden esinlenerek verdiği isimlere ve tertemiz kalplere sahip, beş kardeş. 

Yine mahalle kültürü ve yine tezatların bir araya gelişi hakimdi. Sanırım Onur Ünlü yapımlarında en sevdiğim kavramlar bu ikisi.

Mesela, imam olan Turgut da, idealist gazeteci Nazım da, at meraklısı mafya lideri Aziz de, sanatçı olma sevdalısı fakat işsiz Orhan da; hepsi o evde, beraber kahvaltı da yaptılar, sahura da kalktılar. Üstelik balıkçı abileri Sait'in şarkılı uyandırma biçimiyle. Her zaman çalan "Hangimiz Sevmedik", Ramazan'da "Sordum Sarı Çiçeğe"ye devretti hakkını. Tıpkı, beşinin koşulsuz şartsız birbirlerini kabullenişleri, yadırgamadan destek oluşları gibi. 



Sait'in bir bölümde söylediği gibi; belki de "birlikte hareket etmenin yolunu unutmuşuz" güncel yaşantılarımızda. Bu yüzden, tüm zıtlıklara rağmen beraber hareket edebilen insanları seyretmek zevkli geliyor. 13 bölümde olsa bu beş güzel kardeşin hayatlarına ortak olduk. Hak etmedikleri bir son olsa da, tamamlanabilmiş bir proje her zaman saygıyı hak eder. 

Her ne kadar entrikanın, aldatmanın, ihtirasların, savaşların hakim olduğu diziler prim yapsa da, biz sizin gibi insanları izlemeyi çok seviyoruz. Siz yine de kaçmaya ve kovalamaya devam edin, olur mu? 

Saygılar...

Beş Kardeş - 1.Fragman

Monday, August 3, 2015

Balkon Halleri ~ Bir Ağustos Klasiği

Afede hallerimden bugün Balkon Hallerimle karşınızdayım.

Biraz Ağustosa özel can sıkıntısını dağıtmaca, 
biraz "arkası yarın" formatlı verdiğim sözü tutmaca, 
biraz da "afede 2 gün üst üste post mu girermiş" türünden iddialı önyargıları [burada taş MariPosa'ya gider] yanıtlamaca amaçlı :)

Özellikle güneyde yaşayanlar ya da bir dönem yaşamışlar bilirler. Balkon vazgeçilmez bir unsurdur, yaz döneminde hayati fonksiyonları devam ettirebilmek için. Hele ki yazın şehirlere tıkılıp kalmış, çalışmak mecburiyetinde olanlar için. Hele ki hiç yıllık izni olmayıp, kısa tatile bile çıkamayacaklar için. Bu iki şartı da tutturan ben, kendime akşamları 1-2 saatliğine de olsa bir tatil ortamı oluşturayım diyorum.


Tanıştırayım; burası benim naçizane balkonum. [Balkon da balkon diye abartınca, umarım bambu takımlı salon kıvamında birşey beklemiyordunuz.] Fotoğrafı Temmuz'da çekmişim. O zamanlar La'yı okuyormuşum, günden güne değişim gösteriyor bu manzara. Mavi yönetmen sandalyem. Her gıcık işime asla yakınmadan koşan, [çoğu zaman :)] en yakınım olan arkadaşımla almıştık. Buna oturup kendi filmlerimi kurguluyorum. Henüz gören, duyan olmadı ama belki bir gün... :) Sehpa taaa 80'lerden kalmış olmalı. İlk öğrenci evimizin kuruluşu esnasında edinmiştik. Bir de arkada görünen minik bahçem var. İşte o kısım benim medar-ı iftiharım. Evin en sevdiğim/değer verdiğim alanı. Bir de atlamamam gereken nokta, çiçek masam. Bu masanın ilginç bir hikayesi var. Kısaca anlatayım. Bu masayı ben bir demirci ustasına resmen yalvararak yaptırmıştım. Neden yalvararak? Evde dolap yapımından artan bir tahta bulmuştum geçen yaz. Caddede, evin çok yakınında da bir demirci var. Dedim ki; "hem bu tahta değerlensin, hem de esnaf iş yapsın". Usta resmen yapmamak için akla karayı seçti. Bana uçuk bir fiyat çıkardı ve ekledi: "Bence sen bu fiyata hazır bir masa alırsın, boşver yaptırma". Bunun üzerine ben ne yaptım? Tabi ki; inat edip o masayı yaptırdım. Masayı her görüşümde, iyi ki de yaptırmışım diyorum. Fakat, bir yandan da emeğe, esnaflığa, işçiliğe verdiğim saygının bedeli olarak ustanın negatif tavrını da unutamıyorum. Neyse, yine de kendisine saygılar göndermeyi ihmal edemem :)

İşte böyle. Bazen mutluluk kurgulamak istediğim vakitler, buraya atıyorum kendimi. Belki bu saydıklarım 100 tl değerinde bile değildir. Fakat; 10 dakikalığına da olsa, 1 saatliğine de olsa kendim için iyi birşeyler yapmış olmanın verdiği huzur çok şeye bedel. 

Bir tane keyifli balkon şarkısı çalmalı şimdi. 

Boney M - Ma Baker

Balkonuma kahveye beklerim. Fiziksel olarak 3 kişi, fakat pek çok kalp kapasiteli ;)

***

ARKASI YARIN BİR GÜN: Nasıl Çiçek Yetiştiricisi Oldum? :)

Sunday, August 2, 2015

3'ü 1 Arada Okuma Halleri

Uzun zaman sonra bir Okuma Halleri yazısından merhaba!

Şimdi yine "Ahh nerde eski günler, eski okuma hallerim, peş peşe bitirilen kitaplar" türü mazi edebiyatı yapmayacağım. Çünkü; gün günü tutmuyor, gün günün aynısı olmak zorunda da değil, bunu iyice kavradım. Bu yüzden bugünün gerekleri neyse onu yaşamalı. Toplumsal mesajı da verdiğime göre, konuya dönebilirim :)

Bu sene, özellikle okul sezonu, uzun uzadıya kitap okumaya ayıracak vaktim olmadı. Ben de çareyi biraz daha dergilere yönelmekte buldum. Hem daha hafif (çantada taşımak için), hem de içerik sayfalar bazında olunca daha pratik geldi. Şöyle ki, serviste ya da toplu taşımada 5-10 dakikalık vakit varsa, 1 hikaye belki 1-2 şiir/deneme okunabiliyor. Bir sonraki fırsatta yine birkaç sayfa... Belki de kişisel alışkanlık, kitap okurken bir önceki okuduğum sayfanın ne olduğunu çok net hatırlamaktan yanayım. Aksi durumda, sanki konuyu kaçırıp saygısızlık ediyormuşum gibi geliyor.



Yaz dönemi ise "3'ü 1 Arada" formatına döndüm. 
Hiç denediniz mi bilmiyorum. Birden fazla (mümkünse tür olarak farklı) kitabı bir arada okumak çok keyifli oluyor. 

Örnek vermem gerekirse; 
Veba (1 adet Dünya Klasiği-olmazsa olmaz), 
İki Dirhem Bir Çekirdek (Deyimler Sözlüğü/Deneme-aylar önce başlamıştım), 
Unutma Dersleri (1 adet akıcı güncel roman-hiç hesapta yokken hayatıma giren-belki kapağından belki adından bilemediğim!).

Şu ara sıcak havaların dayanılmaz kasvetini, balkonda bu 3 kitabı evire çevire okumak suretiyle dağıtıyorum. Tavsiyedir; hem balkon hem de kitaplar ;)

***

OKURLARA SORU: Peki sizin okuma alışkanlığınız nasıldır?

ARKASI YARIN: Balkon Halleri ve Bitince Kitapların Tanıtımı.

Okurlara sorumu yöneltip, gelecek vaatlerimi de yaptığıma göre artık gidebilirim. Mutlu pazarlar :)

***


Beirut - A Sunday Smile